COVID-19 ve Sosyo-Ekonomik Kriz: İslam İktisadına İhtiyaç Var

Milyonlarca insanın hastalanması ve yüz binlercesinin hayatını kaybetmesine neden olan COVID-19 virüsü günlük ilişkilerden makroekonomik faaliyetlere kadar hayatımızın birçok alanını etkiledi. İçerisinden geçtiğimiz bu günlerde sağlık tehdidi giderek şiddetini azalmakta ve salgının bulaşma hızı yavaşlamaktadır. Ancak, salgının özellikle ekonomik hayattaki etkileri ise kendisini göstermeye başlayacaktır. Sağlık savaşının bitip ekonomik mücadelenin başladığı bir döneme girdiğimiz bu günlerde mevcut iktisadi sistemin çarpıklıkları bu salgın sırasında bir daha gözler önüne serilmiştir.

“İslam iktisadı” düşüncesinin külli bir şekilde inşası için yetkin fikir ve teorilerin üretilmesini teşvik etmeyi ve yeni çalışmalara zemin teşkil etmek amacıyla kurulan İKAM, mevcut salgının bir kere daha gösterdiği üzere, mevcut sistemin yol açtığı krizlerin ancak İslam iktisadı ile yoğrulmuş bir sistemle  çözülebileceğine dikkat çekmektedir.

Küresel salgın ile başlayıp kapıdaki ekonomik krizi hızlandıran COVID-19 süreci, kapitalist iktisadi düzenin kırılgan yapısını bir kez daha tüm dünyaya göstermiştir. Bir sağlık krizinin yeryüzündeki tüm kazanç ve emek modellerini etkileyerek sosyo-ekonomik bir krize dönüşmesinin temel nedeni, sağlam ve dayanıklı olmayan bir iktisadi ve sosyal düzendir. Fakat daha önceki krizlere benzer şekilde bu kriz de sermayeyi güçlendirmiş, üretimi ve emeği zayıflatmıştır. Yani sorunun temelini derinleştirmektedir. Yalnızca adaletsizliğe yol açan bu ekonomik düzen, krizle birlikte emek gücünü ve işletmeleri sermayenin sömürüsü altında daha fazla ezmiştir. Faizle borçlandırılmış insanlar ve işletmeler, yasalaştırılmış tefeciliğin zincirlerinden kurtulmak bir yana buna daha da tutsak olmuşlardır. Bu durum, Haşr sûresi yedinci ayette belirtildiği üzere sömürücü ve zayıflatıcı bir güç temerküzüne dönüşmüştür: “O mallar, içinizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir servet (ve güç) hâline gelmesin.” 

Hakikat sahibi tüm ilim adamları mevcut ekonomik düzenin bu şekilde ilerleyemeyeceğine dair kanaatlerini yeniden fikir birliği ile dile getirmişlerdir. İnsanlığın aleyhine işleyen bu yozlaşmış çarkı ıslah edebilecek yegâne düzen, İslamiyet`in iktisadi kaideleriyle yoğrulmuş bir sistem olabilir. Geçmişte olduğu gibi, daima halkın sosyal refahını sağlamak gayesiyle hareket eden bir sosyo-ekonomik düzen, bugünkü krizin merhemi olabilecek niteliktedir. Tüm insanların asgari değil, temel refah düzeyine çıkabilmesi, İslam iktisadının emeğin istismarını önleyen faiz yasağı, karşılıksız borçlandırma, kalkınmayı hedefleyen zekât ve benzeri yardımlaşma biçimleri, insanın merkezde olduğu iş hayatı ve toplumsal adaleti sağlamaya yönelik uygulamaları ile mümkündür.


Finansman Modeli Değişmelidir

İşletmelerin ve insanların zor durumda olduğu bir dönemde, sosyal ve ekonomik politikaların cüzi kaldığı bir ortamda ayakta ve hayatta kalmak için, finansmana olan ihtiyacın çoğunlukla banka kredileri ile giderilebilmesi insanlık açısından büyük bir utançtır. Darda kalmış bir insana veya işletmeye yapılacak yardımın ancak bileşik faize dayalı kurumlarca yapılabilmesi, çarkın çürüdüğüne dair en büyük delildir. Krizden çıkışın yeni bir krizi peşinden sürükleyeceği ve bu yöntemlerin çare olmadığı 2008 krizi ve sonrasındaki gelişmeler tarafından kanıtlanmıştır. 

2008 küresel finans krizinde olduğu gibi devletler salgın nedeniyle zor duruma düşen piyasayı desteklemek için parasal genişleme politikalarına başvurmuşlardır. ABD Merkez Bankası (FED), Avrupa Merkez Bankası (ECB) ve Uluslararası Para Fonu (IMF) gibi kurumlar başta olmak üzere birçok merkez bankası piyasaya yüksek miktarlarda likidite sürmüşlerdir. Buna rağmen ekonomilerdeki durgunluk, özellikle gelişmekte olan ülkeleri bir döviz krizine sevk etmiş ve birçok ülke döviz borçlanma arayışına girmiştir. Gelişmekte olan ülkelerin hali hazırda var olan borç stoku, salgınında da etkisiyle katlanarak artmaktadır. Hali hazırda 8.4 trilyon dolar borç stokuna sahip olan ve “gelişmekte olan ülkeler” kategorisindeki ülkelerin, sadece bu yıl 730 milyar dolar ödeme yapması gerekmektedir. Krizin yol açtığı döviz kaybı nedeniyle 100’e yakın ülke IMF’ye borç almak için başvurmuştur. İçerisinde bulunduğumuz parasal sistem ve kredi mekanizması, ülkeleri her geçen gün daha fazla borçlandırmakta ve yüksek faiz gelirleriyle belirli bir kesimi daha fazla zenginleştirmektedir. Benzer bir durum hem tüketiciler hem de üreticiler düzeyinde görülmektedir. Gelir kaybına uğrayan bireyler ve firmalara yönelik olarak birçok devlet kredi paketleri açıklamış; bunun doğal bir sonucu olarak kişi ve kurumlar, yüksek faiz oranlarıyla daha da borçlandırılarak geleceklerinin ipotek altına alındığı bir süreç başlatılmıştır. Bir anlamda bugünkü kriz, yarına ertelenmektedir. 

Borç-faiz-borç sarmalının bozulması için finansal sistemin değişmesi gerekmektedir. İnsanlara ve işletmelere sağlanacak olan finansmanın merkezi değişmelidir. Üretimden bağımsız, paradan para kazanılan bu sistem yerine, reel sektörle bağları güçlü faizsiz finansal sistemin daha fazla yaygınlaştırılması gerekmektedir. Serbest piyasanın faiz merkezli sömürüsünden kurtulmanın çaresi, faizsiz finansal araçların kullanımı ve ihtiyaç sahiplerine gerektiğinde sermaye imkânı veren karzı hasen “karşılıksız borçlanma yöntemi” gibi İslam iktisadı uygulamalarının resmi makamlarca makro düzeyde işletilmesidir. Bu bağlamda oluşturulacak olan mikro finans fonları, bireysel girişimleri destekleyerek insanları yardıma muhtaç bireyler olmaktan çıkarıp üretime katkı yapan öznelere dönüştürecektir.


Temel Refah Düzeyi Teminat Altına Alınmalıdır

Kapitalizm, sermayeyi elinde tutan kapitalistlerin refahını karşılıksız kazanç olan faiz ile sağlamakta ve toplumun sermayesiz kesiminin emeğine haksız ortak olmaktadır. İslam iktisadında ise bu durum, zekâttan yararlanabilecekler arasında borçluların da zikredilmesiyle birlikte, sermaye sahiplerinin zor durumdaki insanların borçlarının ödenmesi sağlanarak toplumu borç yükünden arındırma ve refahın yükseltilmesi hedeflenmektedir. Bunun için devletler ve zenginler, toplumun refahını sağlamak için İslam iktisadının ilkeleriyle hareket etmek durumundadır. Occupy Wall Street gibi sınıfsallaşmadan kaynaklı isyanların da gösterdiği üzere ne kapitalizm ne de sosyalizm yüzyıllardır devam eden adaletsizliği çözebilmiştir. Tarih ise İslam iktisadının kurumlarıyla, düsturlarıyla ve kalplerde oluşturduğu merhamet duygusuyla toplumdaki muhtaçların refahını sağladığına şahittir.

Hâkim liberal paradigma, üretim-tüketim-bölüşüm ilişkilerinin piyasanın kendi kuralları içinde dengeleneceğini ve bu sürece müdahalelerin piyasanın genel ahengini bozacağını ileri sürmektedir. Ancak bu yaklaşım doğal bir neticesi olarak, toplumun büyük bir kesimini oluşturan işçilerin emeğinin karşılığı olarak aldığı ücretin, sefalet düzeyine indiği görülmüştür. Öyle ki Amerika Birleşik Devletleri’nde dahi asgari ücretin kanunla dikte edilmesi gereği hissedilmiştir. Ancak, bu uygulamalar bile piyasa mekanizması içinde şirketler yararına tasarlanmıştır.

Kapitalizmde, sanayileşme ve kitlesel üretim süreçleriyle beraber giderek birbirinden ayrılan işçi ve işveren ilişkileri de büyük ölçüde ahlaki/insani olmayan düzlemde gelişmiştir. Bu serüvende işçi ve işveren arasındaki ayrım derinleşmiş, her iki taraf insani bakış açısını terk ederek salt ekonomik bir duruş sergilemeye başlamıştır. İşverenler, emeği bir maliyet unsuru ve rekabet gücünü zayıflatan bir etken olarak görürken; işçi kesimi de ücreti çıkar ve sınıf mücadelesi aracı olarak değerlendirmiştir. İslam, insanı ve toplumu bir bütün olarak tasavvur ettiğinden hayatı din ve din dışı olarak ayırmaz. Bu bağlamda ekonomik faaliyetleri de ahlak açısından ve dinin temelleri bakımından meşruiyet kriterinden ayrı bir unsur olarak değerlendirmez. Ücret de aynı ahlaki ve dinî değerler sisteminin bir parçası olarak denklemdeki yerini alır. Bundan dolayıdır ki İslam’da ücret bütünleşik bakış açısının bir yansıması olarak karşımıza çıkmaktadır.

Üretilen değerin insan onuruna yakışır bir paylaşımından hareket ederek yeni bir ücret politikası geliştirilmelidir. Firmaların rekabet gücünü azaltmayı değil, sürdürülebilir bir toplumsal gelir paylaşımını harekete geçirmeyi amaçlayan “insani ücret” uygulaması, adil bir sistemin ilk basamağı olacaktır. Uygulanacak olan bu insani ücret; “insan şerefine uygun, çalışanın verimine değil varlığıyla ilişkili,  insanın ekonomik ve sosyal ihtiyaçlarını ortalama olarak karşılayan, içinde yaşadığı toplumun refah düzeyini yansıtan, bir ailenin geçimini dikkate alan, toplumsal meşruiyet ve sosyal tarafların sorumluluklarına dayanan” bir yapıda olmalıdır.


Vergilendirmede Adil Bir Sistem Kurgulanmalıdır 

Devletlerin her vatandaşa vergi konusunda eşit davranması, servete sahip olanla olmayanı birçok noktada ayırmaması, toplumsal adaleti zedeleyen konuların başında gelmektedir. Vergilendirmede adaletin olmaması servet sahiplerinin kazancını ve sermayesini artırırken, servet sahibi olmayanları ise bir yoksulluk sarmalına mahkûm etmektedir. Hem işletme hem de şahıs düzeyinde vuku bulan bu durum, acilen dengelenmelidir. Zira vergilerin adil olmadığı bir toplumda girişimciliğin ve temel refah düzeyinin önü kesilmekte, vergi kaçırmanın oranı ise artmaktadır.

Mevcut sistemde; kazancı ve serveti yüksek kesimler, servetlerini büyütürlerken eşitsizlikleri de beraberinde getirmektedirler. Sistem, sermayedarları  daha fazla kazanmaya  teşvik edici ve servet sahibi olmayan ve toplumun büyük kesimini oluşturan insaların ellerindeki imkânları azaltmaya yönelik işlemektedir. Bu durum, eşitsizliğe sebep olan servetin vergilendirilmesi gerektiğini bir kez daha gün yüzüne çıkarmaktadır. Ancak bu vergilendirme devlet lehine değil, toplum lehine olmalıdır. Bir kısım Batılı ekonomistlerin vurguladığı gibi vergilendirilen servet yeniden devletin kaynaklarına girmemelidir. Aksine vergilendirilen servet toplumun ihtiyacı doğrultusunda yeniden topluma dağıtılmalıdır. İslam iktisadının binlerce yıldır zekât ile uyguladığı bu ilke, eşitsizliğin bertarafına emsal niteliktedir. Toplumun kaynaklarıyla zenginleşen kişi ve işletmeler bunu topluma iade etmek zorundadır. Vergilendirmede adil bir sistemin kurulması, ekonomik krizlere yol açan en büyük etkenlerin önünü kesecek ve olası kriz durumlarında toplumun dayanışmasını sağlayacaktır.

Serbest Piyasa Odaklı Yapıdan Sosyal Ekonomiye Geçilmelidir 
Söz konusu kriz, piyasa ve devlet arasındaki ilişkilerin de bir kez daha sorgulanmasına yol açmıştır. Yirminci yüzyılın başında egemenliği ilan edilen neo-liberal iktisadi düşüncenin tahtı, her ne kadar 1929 Büyük Buhran ve Keynesyen önerilerle sarsılsa da 1980’lerden sonra artan liberalleşme eğilimleriyle bir kez daha serbest piyasa yönüne doğru bir kayma olmuştur. Fakat 2008 küresel finans krizi ve şimdi yaşanan COVID-19 salgını, bir kere daha ibrenin serbest piyasa anlayışından devletin iktisadi işleyişe daha fazla müdahil olması gerektiği fikrine dönmesine yol açmıştır. Bu süreç devlet-piyasa arasındaki ilişkilerin sorgulanmasının yanı sıra İslam iktisadının özellikle farkını ortaya koyabileceği bir başka alana daha vurgu yapmıştır; üçüncü sektörün önemi. Serbest piyasa ve devletten kalan boşluğun ki bu boşluğun bazı yerlerde önemli boyutlarda olduğu görülmüştür, sivil toplumu barındıran üçüncü sektör tarafından kapatılması gereğini ortaya koymuştur. İslam iktisat tarihi bu anlamda yol gösterici örnekler barındırmaktadır. Vakıflar aracılığıyla eğitimden sağlığa birçok hizmetin İslam toplumlarında sağlanması hem tarihsel hem de çağdaş uygulamalarda görülmektedir. Bu bağlamda, İslam İktisadı bizlere toplumun kendi sorunlarını yine kendi imkânlarıyla çözmesi fırsatını vermekte ve dayanışmayı güçlendirmektedir.

İşletmeler İnsanileşmelidir
COVID-19 işletmelerin de insanileşme zaruretini yeniden hatırlatmıştır. Kullandıkları emek gücü ile büyük kazançlar sağlayan şirketlerin insanları sadece bir “meta” olarak görmemeleri gerektiği bir kere daha ortaya çıkmıştır. Özellikle uzaktan çalışma modeliyle çalışamayan şirketler, “insan” olmadan işletmenin de olamayacağı gerçeği ile yüzleşmiştir. Bu durumda insanın bir kaynak değil, bir değer ve kıymet olarak dikkate alınmasının altı çizilmelidir. İslam iktisadı açısından bir insanın emeği, sermayenin kendisinden üstündür. İslam iktisadından mülhem ahilik ahlakı, oluşturduğu gelenekle işletmelerin insanileşmesini, emeğin değerini ve iş yerindeki ahlaki tutumları salık vermektedir.

Toplumsal Adalet Bir Söylem Değil Zarurettir 
Dünya nüfusunun yarısı ile bir avuç insanın aynı servete sahip olduğu bir ekonomik düzenin, sadece eşitsizliklere gebe olduğu ispatlanmıştır. Bu eşitsizliğin, adaletsizliğin sebebi sermayenin temerküzü, müsebbibi de sermayedara her sömürüyü mubah kılan kapitalizme dayalı iktisadi düzendir. Bu düzenin kırılması ve yerine toplumsal adaletin getirilmesi ancak ve ancak İslam iktisadının ilk emri zekât ve ikinci emri faiz yasağı ile mümkündür. Servetin toplumun yararına işletilmesi ancak zekât, sadaka ve infak ile mümkün iken, sermayenin durduğu yerde haksız kazanç sağlamaması ve üretime sokulması da faiz ve türevlerinin yasaklanması ile mümkün olabilir. COVID-19 süreciyle birlikte toplumsal adaletin bir söylemden öte bir zaruret haline geldiği su götürmez bir gerçek halini almıştır.

Parçalı Değil Bütüncül Değişim Şart 
İslam iktisadının bu krizden çıkış için önerdiği finansmanın merkezinin değişmesi, toplumsal yardımların kalkınma odaklı bir hale getirilmesi, temel refah düzeyinin teminat altına alınması, işletmelerin insanileşmesi ve toplumsal adaletin zaruri olması sadece İslam toplumları için değil, tüm insanlığın müreffeh bir hayat sürmesi içindir. Dijitalleşme ve sosyal mesafe mefhumlarıyla yeniden tasarlanmaya çalışılan yeni bir iktisadi düzen için bu öneriler; büyük bir adanmışlık ve gaye ile yerine getirildiği takdirde içine bulunduğumuz koşulların ne kadar kötü olduğunu, bu ilkeler ışığındaki bir dünyanın ise insan onuruna ve insanlığa yaraşır bir hayat sunduğunu gösterecektir.

COVID-19 salgını, hem insan sağlığına verilen değeri hem de iktisadi sistemin kırılganlığını gözler önüne sermiştir. Özellikle kapitalist ekonomilerdeki sosyal güvenlik ağları ve sağlık hizmetlerindeki yetersizlik ve bu hizmetlere erişimdeki adaletsizlikler, yeni bir sisteme ihtiyaç duyulduğunu göstermektedir. Kapitalist iktisadi düşüncenin finans merkezli evrimi, küçük bir topluluğu hariç tüm insanlığın refah ve saadetini tehdit etmektedir. Ortaya çıkan ekonomik krize verilen geleneksel politika tedbirleri, sistemin ayakta kalmasını amaçlamakta ve sorunların ertelenmesinden öteye geçmemektedir. Borca dayalı bu iktisadi sistem, sermayenin sürekli olarak faiz gelirleriyle büyümesine neden olmakta ve gelir dağılımının her geçen gün bozulmasına yol açmaktadır. Borç altında ezilen bireyler ve işletmeler ise finans devlerinin esaretine düşmektedirler. COVID-19 nedeniyle kesintiye uğrayan gündelik yaşam, hiçbir güvencesi olmayan birey ve işletmelerin iktisadi yükünü ve kırılganlığını gözler önüne sermiştir. Kısa bir kesinti dahi gelir ve refahın kaybına yol açmaktadır. 

İnsana yaraşır adil bir düzen ancak yeni bir sistemle kurulabilir. İslam iktisadı tüm insanlığa bu yeni sistemin temel ilkeleri ve uygulama esaslarını önermektedir. Finansal sistem-reel sektör ilişkisi, sosyal dayanışmayı teşvik eden uygulamaları ve faize dayalı borç sisteminin alternatifi olarak ortaya koyduğu örneklikler gelecek için somut yönlendirmeler sağlamaktadır.

COVID-19 salgını sonrasında yaşanan kriz aslında bize içinde bulunduğumuz iktisadi ve sosyal yaşamın sorunlarını daha açık bir biçimde görme imkânı vermiştir. Bir tarafta büyük bir üretim kapasitesi, teknik gelişme varken öte tarafta milyonlar yoksunluk ve imkânsızlık içerisinde kıvranmaktadır. Dünyada bir tarafta büyük zenginlikler birikirken öte taraftan yakıcı bir yoksulluk artmaktadır. Bu sorunlar insanlığı şiddet, hastalık, bağımlılık ve terör bataklığına doğru sürüklemektedir. Bu sorunların çözümü ise sosyal adaleti merkeze alan İslam iktisadı prensip ve uygulamalarının daha sıkı takibi ile mümkündür.

Destek Verenler

Talha Erdoğmuş Sakarya Üniversitesi / Araştırma görevlisi

05 June 2020

Taha Eğri Kırklareli Üniversitesi / Dr. Öğr üyesi

05 June 2020

Kadir Yaman İLKE İlim Kültür Eğitim Vakfı / Müdür

05 June 2020

Ahsan Shafiq IKAM / Sn. Res.

05 June 2020

Mustafa Özer Sakarya Üniversitesi / Araştırma görevlisi

05 June 2020

Yusuf Sefa Selvi İlmi Etüdler Derneği / İhtisas Koordinatörü

05 June 2020

Onur Günaydın Kırklareli Üniversitesi / Öğr. Gör.

05 June 2020

Ozan Maraşlı İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi / Arş. Gör.

05 June 2020

Muhammed Hüseyin Ergören İLKE Vakfı / Araştırmacı

05 June 2020

hüseyin akça Falkon Grup / yönetici

05 June 2020

Ömer Bedrettin Çiçek İGİAD Türkiye İktisadi Girişim ve İş Ahlakı Derneği / Eğitim ve Araştırma Komisyonu Başkanı

05 June 2020

Mehmet Esad Emekli İLKE İlim Kültür Eğitim Vakfı / Yönetici Asistanı

05 June 2020

Celal Şahin Muhasebe&Sigorta / Msh Bizim Sigorta Ara.Hiz.Ltd.Şti

05 June 2020

OSMAN DEMİROĞLU ihh / gebze temsilciliği

05 June 2020

Melih Turan İKAM / YK

05 June 2020

Yener Akar Keyif turizm / Yönetim kurulu başkanı

05 June 2020

Berdal Aral İstanbul Medeniyet Üniversitesi / Profesör

05 June 2020

zeyneb hafsa orhan Bilgi Yok / Doktor Öğretim Üyesi

05 June 2020

Abdulkadir Macit Kocaeli Üniversitesi / Doç. Dr.

05 June 2020

Mehmet Fatih Buğan Gaziantep Üniversitesi / Dr. Öğr. Üy.

05 June 2020

Burhan Taşdelen Albaraka Türk Katılım Bankası / Yönetmen

05 June 2020

Mustafa Merken Kare / G. K.

05 June 2020

Nihat Erdoğmuş İLKE Vakfı / Mütevelli Heyet Başkanı

05 June 2020

Ayhan Kılıçel Süleyman Demirel Üniversitesi / Yüksek Lisans Öğrencisi

05 June 2020

Abidin Küçükkaya Bireysel / Isci

05 June 2020

mustafa Ceylan İstanbul Üniversitesi / Öğrenci

05 June 2020

Bekir Taner Ateş Ateş İplik / Müdür

05 June 2020

Ahmet Salih KAHRAMAN AHSA Elektronik. / firma sahibi

05 June 2020

Osman Uysal Özel sektör / İş veren

05 June 2020

MIKAIL Pınar Özel isletmw / Pazarlama müdürü

05 June 2020

Hüseyin Altınışık Furkan Tekstil / Hukuk ve Kredi birimi

05 June 2020

mustafa karaca krc yapı / yönetici

05 June 2020

Erhan Akkaş Ağrı Üniversitesi / Öğretim Görevlisi

05 June 2020

Cem Korkut Ankara Yildirim Beyazit University / Asst. Prof.

05 June 2020

Hasan Uyar Meb / Öğretmen

05 June 2020

Ömer Arslantürk Tekstil / Mirage Line Tekstil A.Ş

05 June 2020

Kurtuluş Öztürk İLKE VAKFI / YK Üyesi

05 June 2020

Halim Sırçancı Hayat holding / Direktör

05 June 2020

Bayram CANOĞLU TEKSTİL / Diamond tekstil

05 June 2020

Yasir Alkan İLKE Vakfı / Kurumsal İletişim Uzmanı

05 June 2020

Menderes Yazıcı Meb. / Öğretmen

05 June 2020

Rüstem Budak TYB Sakarya Şubesi / Yazar

05 June 2020

Büşra Aydın Katılım Bülteni / Editör

05 June 2020

Enes Düdükçü İst ihl / Öğretmen

05 June 2020

Fatih Altunbas Turkiye Diyanet Vakfı / Eğitim Hizmetleri uzmanı

05 June 2020

Mustafa Çay Yeni Dünya Vakfı Bursa Şubesi / Koordinatör

05 June 2020

Ali Ekber Yıldırım Milli eğitim Bakanlığı / Öğretmen

05 June 2020

Bahattin Urlu Genel müdür / Tekstil

05 June 2020

Adem Esen İü siyasal bilgiler fakültesi / Prof dr

05 June 2020

Muharrem Balcı Avukat / Avukat

05 June 2020

DESTEKLEYEN KURULUŞLAR

DİĞER SİTELERİMİZ