İSLAM iKTİSADINI YENİDEN DÜŞÜNMEK
Yarım yüzyıldan daha uzun bir süredir devam eden “İslam iktisadı” çalışmaları son dönemde hızını artırarak devam etmektedir. Bu alanda yapılan konferans, seminer ve atölye gibi bilimsel faaliyetlerin sayısı çoğalmakta; akademik dergi, telif eser şeklinde yayın faaliyetleri çeşitlenmekte, İslam iktisadı ve finansı alanında dünyanın farklı üniversitelerinde yüksek lisans ve doktora programları açılmaktadır. Elinizde tuttuğunuz bu kitap da bu çalışmalardan bir tanesinin ürünü olarak ortaya çıkmıştır.
İslam iktisadı düşüncesinin temelleri, 1970’lerde bu alanda yoğun, özverili ve idealist bir şekilde çalışan Müslüman âlimler tarafından atılmış ve sömürge sonrası Müslümanların kendi inanç sistemine uygun yeni bir sistem oluşturma gayretiyle çalışmalar yapılmıştır. Bu dönemde ortaya konan ilmî çaba, İslam iktisadı alanının kurucu, teorik ve ideolojik tarafları ile ön plana çıkmaktadırlar. İslam iktisadı alanının kavramsal tanımını ve içeriğini oluşturan bu çalışmalar, alanın çerçevesini ve alt başlıklarını belirlemesi açısından temel ve öncül araştırmalar olmuşlardır. Ancak ilk dönemdeki teorik ve ideolojik gayretlerin aksine, 1990’lı yıllara gelindiğinde, akademik alanda yapılan çalışmaların İslam iktisadı düşüncesinin kavramsal ve sistematik tartışmalarından daha çok bankacılık alanında yapıldığı görülmektedir. Bu yıllarda ilmî çalışmalar ile paralel olarak faizsiz bankacılık da yükselişe geçmektedir. Müslüman nüfusun yoğun olduğu ülkelerdeki hızlı büyüme ve petrol üreticisi İslam devletlerinin ellerinde biriken dolar rezervleri, ister istemez finansal konuların incelenmesine yönelik ihtiyacı giderek artmıştır. Bu devletlerin, ellerinde bulundurdukları sermaye birikimini hangi şekilde kullanabilecekleri sorusu ve altyapı gibi yüksek sabit maliyetli yatırımların finansmanı için gerekli fon arayışları, temelleri 1970’li yıllarda atılan faizsiz bankacılığa olan ilginin artmasına yol açmıştır. Kuşkusuz bu durum, alanda çalışan araştırmacılar için açık ve anlaşılır şekilde görülmektedir.
Hızla gelişen ekonomiler ile birlikte hem bireyler hem de devletler bazında ortaya çıkan yeni arayışlar faizsiz bankacılık veya İslami finans çalışmalarına ilgiyi artırmıştır. Özellikle, ikinci nesil İslam iktisatçıları ve yeni yetişen araştırmacıların temel gündemini bu artan talebin karşılanması oluşturmaktadır. İslam iktisadı, hâkim iktisadi anlayışa alternatif olma düşüncesi ile ortaya çıkmış, ancak gelinen noktada faizsiz bankacılık ve “İslami finans” çalışmaları ile alan mevcut finansal talebin karşılanması için alternatif çözüm arayışı şeklinde sınırlandırılmıştır. Kuşkusuz, makro düzeyde gelişmekte olan ülkelerin büyüme ve kalkınma beklentileri ve mikro düzeyde küçük girişimcilerin faaliyet gösterebilmek için gerekli olan sermaye ihtiyaçları, kuşkusuz finansal sistemin sağlıklı bir şekilde yürütülmesi ile ilgilidir. Faizsiz bankacılık faaliyetleri de Müslümanların bu tür ekonomik ihtiyaçları için sektörde yerini almıştır. Fakat diğer taraftan külli bir sistem arayışı içerisinde olması gereken İslam iktisadı çalışmalarının bankacılığa hapsedilmesi uzun dönemde İslam dünyasının yararına olmayacaktır.
İslam İktisadının Finansallaşması
Faizsiz bankacılık faaliyetlerinin artması, sektörde ortaya çıkan ürün çeşitliliği ve sektördeki genişleyen payı artan talep ile ilgilidir. Ancak, yeni yetişen araştırmacıların veya üniversitelerde açılan programların “İslami finans” alanına yoğunlaşmasının asli sebepleri üzerine düşünülmesi gerekmektedir. Ana akım iktisat sistemi içerisinde finans sektörü önemli bir kariyer alanı olarak görülmektedir. Hem akademisyenlerde hem de sektörde çalışan profesyoneller arasında finans çalışmaları taltif görmektedir. Reel sektörün ve tüketicilerin cari ihtiyaçlarını karşılaması bakımından finansal faaliyetler sürekli ön plana çıkmaktadır. Bu bağlamda, Müslümanların gündelik ihtiyaçlarının karşılanmasına imkân veren faizsiz bankacılık kurumları ve bu alandaki gelişmelerde İslam iktisadının uygulamalı ve kariyer vaat eden bir alt başlığı olarak önem kazanmaktadır. Öyle ki, Müslümanların sahip olduğu sermaye birikimi ve finansal talepleri Batılı bankaların dahi faizsiz bankacılık faaliyetlerine başlamasına neden olmuştur.
Yapılan araştırmaların uygulamadaki karşılığının bulunması ve kısa dönemde etki gücüne sahip olması bu alanda çalışmaların artmasında bir diğer sebeptir. Toplumda ortaya çıkan bir ihtiyacın karşılanması için araştırmalarda bulunmak kuşkusuz önemlidir; ancak yapılan çalışmaların tamamen bu alana doğru kayması ise İslam iktisadı açısından sorun teşkil etmektedir. İktisadın birçok konusunun özel olarak ele alınması ve yeni tartışmaların yapılması gerekirken çalışmaların finansallaşması bir kimlik kaybına yol açmaktadır (Islahi, 2013). Finansal sistemin derinleşmesi ve konvansiyonel araçların neredeyse aynısı olan finansal araçların İslami bankacılık sistemi içerisinde üretilmesi, İslam iktisadı çalışmalarını finansallaştırarak “İslami” finans hâline sokmaktadır.
Kapitalist sistemin sürekliliğini sağlayan ve Müslümanları bu sisteme entegre eden bu tür araçlar ilerleyen dönemler için tehlikeler barındırmaktadır. Finansın İslam iktisadı ile özdeşleştirilmesi ve sadece faizsiz işlem talebine indirgenmesi Müslüman fertlerin zihninde ana akım iktisadın diğer temel postulalarının yerleşmesine neden olmaktadır. Tüketim alışkanlığı, rasyonalite veya kâr güdüsü gibi modern mikro iktisadın temel varsayımları zihinlerde normalleşmektedir. Modern finansal mühendislik çalışmalarının İslam iktisadı araştırmalarında yer edinmesi bankacılık sektörünün hızlı bir şekilde büyümesine yol açmıştır. Unutulmamalıdır ki bankacılık faaliyetleri sosyal amaçlı değil kâr amaçlıdır (Islahi, 2013). Bu amaç da İslami bankacılık faaliyetleri içerisinde kendisini göstermektedir. İslami bankacılığın ilk öncülü sayılabilecek İslam Kalkınma Bankası İslam devletlerinin kalkınması amacı ile kurulmuş olsa da gelinen noktada istenilen sonuç elde edilememiştir. İslami bankaların faaliyetlerinin ticari amaçlara yönelmesi, ahlâki bir iktisadi sistemin gerekliliklerini yerine getirmemeleri ve kalkınma amacından sapması konularında eleştiriler de çoğalmıştır (Asutay, 2007). Ancak, ontolojik olarak en başta bankalara bu misyonun yüklenmesi tartışılmalıdır. Kapitalist sistemin amiral gemisi olan bankalar kârı maksimize etme açısından en verimli çalışan kurumlardır. Kâr güdüsü ile kurulan ve bu minvalde hareket eden bankaların İslami bir iktisadi sistemde farklı amaç taşıması doğalarına aykırıdır. Konvansiyonel bankaların yapısal özeliklerini taşıyan İslami finans kuruluşları da son noktada benzer bir faaliyet yoluna girmişlerdir. Çalışma alanının “sermaye” olduğu bir oluşumdan da aslında fazlasını beklemek yanlış olacaktır. Asılolan külli bir İslam iktisadı sistemi oluşturulması ve tüm alanları kapsayacak farklı yapıda kurumların kurulması ve her kurumun kendi misyonunu yürüterek birbirini tamamlamasıdır.
İslam iktisadı alanının finansallaşması esasında bu alanda çalışan genç araştırmacıların yönelimleri ile de ilgilidir. İslam iktisadı çalışmaları ilk paragrafta da bahsedildiği üzere özellikle son on yılda artış göstermiş ve genç İslam iktisatçıları yetişmeye başlamıştır. Ancak, yapılan çalışmalar bu araştırmacıların özellikle finans alanına yöneldiklerini göstermektedir. İslam iktisadı alanında yazılan makale, telif eser veya sunulan tebliğ konuları bankacılık ve finans konusunda yoğunlaşmaktadır. Yapılan çalışmalarda İslam iktisadının metodolojisi, temel kavramları ve finansal kuruluşlar dışındaki kurumları pek ilgi görmemektedir. Bu durum kuşkusuz daha önce de bahsedildiği üzere bankacılık hizmetlerine olan talebin artması ile paraleldir. Sektörün ihtiyaçları ve imkânları araştırmacıların önünde bir kapı açmaktadır. Bu noktada, İslam iktisadı alanında çalışma yapacak genç akademisyenlerin özellikle finans alanı dışındaki alanlara yönlendirilmesi, motive edilmesi ve desteklenmesi gerekmektedir. Yapılacak olan çalışmalar için kuşkusuz takdir ve destek önem taşımaktadır. Oluşturulacak olan uluslararası platformlarda yeni çalışmalara sunum imkânı sağlanmalı ve genç araştırmacılara öncelik sağlanmalıdır. Aksi takdirde, piyasa ekonomisine eleştirel yaklaşan bir ilmî saha olan İslam iktisadının içeriği piyasa tarafından esir alınmış olacaktır. Finansal piyasalarda hızlı gelişmeler yaşansa da kurucu ahlâki temelleri ve çerçevesi olmayan bir İslam iktisadı sisteminden bahsetmek mümkün olmayacaktır (Asutay, 2007: 3).
İslam İktisadı ve Metodolojik Arayışlar
Klasik iktisat teorisi 16. yüzyıldan günümüze beş yüzyıldan beri üretilen bilgi ve ilmî çalışmaların bir ürünüdür. Felsefi zeminde ortaya çıkan tartışmalara paralel sosyal ve ticari hayatta ortaya çıkan gelişmeler, günümüz ana akım iktisat sisteminin şekillenmesini sağlamıştır. Farklı tercihler arasında sıralama yapıp rasyonel tercihlerde bulunan insan modeli bu süreçte gelişerek ortaya çıkmıştır. İnsanın mutluluk peşinde koşan bir varlık olduğu kabulü ile başlayan tartışmada, mutluluk arayışı fayda ile bağdaştırılmıştır. Daha çok fayda elde eden insanın daha mutlu olduğu iddia edilmiştir. Daha sonra faydayı tartışan Batılı bilim adamları/felsefeciler bunu ihtiyaçların giderilmesi ile eşleştirmişlerdir. İhtiyaçları gideren ve haz veren tüketim, tüketicilerin faydasını artıracaktır. Doğal olarak bu da insana mutluluk verecektir. Uzayıp giden bu gelişim çizgisinde ortaya çıkan rasyonel insan algısı faydasını optimize eden ve farklı seçenekler arasında sıralama yaparak tercihte bulunan bir hâl almıştır. İnsana dair böyle bir algıya sahip olan ana akım iktisat ona uygun mekanizmalar ve kurumlar geliştirmiştir. Bireysel özgürlük, rekabetçi piyasalar gibi yapılar ile ekonomileri düzenlemiştir. Bir tarafta faydayı artıracak tüketiciyi oluşturan ana akım iktisadı, diğer tarafta da kârını maksimize edecek girişimciyi oluşturmuştur. Aynı insan algısı ile ortaya çıkan girişimciler piyasa sistemi içerisinde kâr peşinde koşarak sermaye biriktirecek, yatırım yapacak, üretecek ve sistemin devam etmesini sağlayacaktır. Ana akım iktisadi sistem, insan anlayışı, toplum anlayışı ve siyasal sistem anlayışı üzerine yapılan derinlikli tartışmalar üzerine kurulmuştur. Bu noktadan yola çıkarak, İslam iktisadı dediğimiz sistemin de tüm yönleriyle ele alınması gerekmektedir. “İnsan” anlayışının ve bu insanın iktisadi davranışının öncelikle iyi tanımlanması gerekmektedir. Fayda ve mutluluk arasında ilişki kuran klasik iktisada karşın bireyin iktisadi davranışının amaçları ortaya konmalıdır. Bu yapılırken dikkat edilmesi gereken bir nokta da, insan anlayışının sadece Müslüman bir birey olarak değil, tüm insanlığı kapsayacak şekilde olması gereğidir. İslam’ın öğretileri ışığında ortaya konacak olan bir iktisadi sistem, tüm insanlığa hizmet edecek yapıda olmalıdır. İnsan anlayışından başlayarak tüm meseleleri ele alması gereken İslam iktisadı çalışmaları, bankacılık ve finans gibi tek bir sektörü ilgilendiren çalışmalar ile sınırlandırılırsa kuşkusuz eksik kalacaktır. Birçok sacayağı olan iktisadi sistemin bunlardan sadece birinin üzerinde yükselmesi mümkün değildir.
İslam iktisadı araştırmalarında geçen kırk yıla rağmen halen daha metodoloji ve kavramlar üzerinde belirli bir birliktelik sağlanamamıştır. Öyle ki, uygulamanın gerçekleştirildiği bankacılık ve finans sektöründe dahi iyi tanımlanmış ve tekil bir şer’i metot yer almamaktadır (al-Jarhi, 2012). Farklı fıkhi yaklaşımların kullanılması farklı uygulamaların olmasına veya zaman içerisinde finansal araçların değişmesine yol açmaktadır. Bu bağlamda, bu kitapta yer alan Abdulazeem Abozaid’in makalesindeki tartışmalar önem taşımaktadır. Makalede finansal ürün geliştirmede kullanılabilecek veya kullanılamayacak fikhi araçlar anlatıldıktan sonra son dönemde, İslami finans sektöründe fetva verirken kullanılan “İslam hukuku politikası”ndan (al-siyasahal-shar’iyyah) bahsedilmektedir. Yazar bu usulün her şartta ve herkes tarafından kullanılmayacağını belirterek eleştiriler getirmektedir. Farklı ilim adamları tarafından farklı araçların kullanılıyor olması finans sektöründeki birlikteliği bozmaktadır. Bankacılık sektörü dışına çıktığımızda da iktisat alanına dair yöntemsel tartışmaların azlığını ve eksikliğini görmekteyiz. Yine elinizde tuttuğunuz kitapta yer alan Asad Zaman’ın makalesinde ve Syruki Salleh’in makalesinde böyle bir tartışma bulunmaktadır. Asad Zaman iktisadın en temel bölümlenmesi olan mikro-makro ayrımına ayrıca meso-orta-iktisat olarak yeni bir sınıf ekleyerek kapsamlarını yeniden tanımlamıştır. Diğer taraftan Salleh ise yoksulluk kavramının yeniden tanımlanmasının gerekliliğini iddia ederek, bugüne kadar İslam iktisadı perspektifinden bu alanda yazılan makalelere eleştiriler getirmiştir. Yoksulluk yaklaşımına dair İslami bir bakış açısı üretilmediğinden dolayı ortaya atılan teorilerin de eksik kaldığını ifade etmiştir. İki örnekle açıklamaya çalıştığımız husus, henüz bir metot birliğinin olmadığıdır. Temelleri atılmış bir iktisadi sistem içerisinde farklı yaklaşımların oluşması doğaldır. Ancak, henüz iskeleti oluşmamış teorik bir yaklaşımda ayrışmaların olması, şümûllü bir sistem ideali açısından sorunludur. İslam iktisadı metodolojisinin olması, iktisat formasyonuna sahip akademisyenler ile İslami ilimler temelinde yetişen ilim adamları arasında ortak bir dilin oluşmasını sağlayacaktır. Aksi takdirde, farklı disiplinlere ait bakış açıları ile İslam iktisadına ait meseleleri alan bu araştırmacılar çok ayrı noktalarda teorilerin üretilmesine neden olacaklardır. Bu ise kuşkusuz İslam iktisadının sağlıklı bir şekilde vücut bulmasını engelleyecektir. (Haneef ve Furqani, 2011).
İslam İktisadının Kapitalleşmesi
Kapitalleşme kavramının finansta ve muhasebede kullanılan anlamlarının dışında, burada İslam iktisadı başlığı altında din-değer merkezli tüketici taleplerinin bir ticari meta hâline getirilmesi ve piyasa elemanı hâline dönüştürülmesinden bahsedilmektedir. Aynı zamanda, İslam iktisadının kapitalizmsistemi içerisine angajmanı ifade edilmektedir. “İslam iktisadı” Asad Zaman tarafından“Allah’ın iktisadi meselelere ilişkin emirlerini bireysel yaşantımızda (mikro), cemaatlerimizde (meso-orta-) ve ümmet genelinde (makro) yerine getirme çabası/mücadelesi” şeklinde tanımlanmaktadır (Zaman, 2014). İktisadi davranışların ve ilişkilerin Allah’ın emirlerine uygun olarak gerçekleştirilmesi burada temel alınmıştır. Diğer taraftan Muhammad Arif (1985) İslam iktisadının tanımını “saadet”e ulaşmak için kaynakları kullanan/ düzenleyen Müslüman davranışlarının incelenmesi olarak yapmaktadır. Bu tanımda da Müslüman davranışları ve bu davranışların iktisadi yönü ön plana çıkmaktadır. İslam iktisadının tanımları bu şekilde çoğaltılabilir (bkz. Khaf, n.d.). İslam iktisadı tanımlarında temelde ele alınan husus, Allah’ın emirlerine ve Hz. Peygamber (s.a.v)’in sünnetine uygun iktisadi eylemlerdir.
Ancak, yukarıda da ifade edildiği gibi İslami finans piyasalarındaki gelişmeler “kapitalist” piyasa şartlarına uygun ve onunla bütünleşmeye doğru yol almaktadır (Asutay, 2007: 3). Piyasaların gelişmesi ve derinleşmesi, HSBC gibi konvansiyonel bankaların dahi kendi alt birimleri olarak İslami bankacılık faaliyeti yapması bunun bir göstergesi olarak kabul edilebilir.
Finans sektöründe ortaya çıkan gelişmelere paralel bir durum tüketim malları için de geçerlidir. Küreselleşme ve gelir düzeyinin artması ile birlikte Müslümanlar arasında İslam inancına uygun tüketim mallarının talebi artmıştır. Buna paralel olarak da yeni girişimci bir sınıf bu talebi karşılayacak ürünleri üretmeye ve satmaya başlamıştır. Ancak, Müslüman iş adamlarının İslam inancına uygun ürünler geliştirme ve pazarlama yaklaşımı bir iktisadi sistem veya alternatif düzen anlayışından çok ticari manada Batı’ya meydan okumaya dönüşmüştür. Küresel veya yerel ölçekte muadili firmalarla rekabet hâline giren Müslüman tüccar grubu, ortaya çıkan talebe yönelik ürünler geliştirmiş; ancak bir taraftan da tüketimi teşvik edici, kendi talebini oluşturucu üretim faaliyetlerine başlamıştır. Mevcut iktisadi sistemin rekabetçi üretim-tüketim sarmalına girilmesi ile birlikte farkında olarak veya olmayarak bu iktisadi faaliyetler piyasanın bir parçası hâline dönüşmüştür. Bu bağlamda, İslam iktisadı olarak isimlendirdiğimiz epistemolojik alanda devam eden tartışmalara rağmen “İslami ekonomi” ismiyle paralel bir “pazar” çağdaş piyasa içerisinde yükselmeye başlamıştır. 2013 yılında “Dubai The Capital of Islamic Economy” ismi altında emirlik tarafından başlatılan girişim ve “Helal Piyasalar” üzerinde çalışan “Dinnar Standart” firmasınında desteğiyle Thomson Reuters tarafından bir rapor hazırlanmıştır (Reuters, 2013).
Bu rapor, küresel olarak “İslami ekonomi” potansiyelini ve yeni yatırım imkânlarını değerlendirmektedir. Rapor yönetici özetinde, İslami ekonomi potansiyelinin ve küresel ekonomi ile geçirgenliğinin önemine vurgu yaparak Müslümanların 2012 yılında gıda ve yaşam tarzı (lifestyle) harcamalarına 1.62 trilyon dolar ödeme yaptıklarını belirtmektedir. Bundan dolayı helal gıda ve yaşam tarzı piyasalarının önemli bir potansiyeli olduğunu söylemektedir. Yazının sınırlı kapasitesi nedeniyle raporun detayları üzerinde daha fazla durmak gerekmemektedir. Raporun genel çerçevesini ele aldığımızda rakamlar, figürler ve tablolarla “İslami ekonominin” potansiyeli, yatırım açısından geleceğinden bahsedilmektedir. Gıda, seyahat, giyim ve hatta medya ve kozmetik harcamaları açısından “İslami” ürünlerin değerinin gelecekte artacağı iddia edilmektedir. Ayrıca İslam iktisadının temel itici gücünün de “demografi, iktisadi büyüme, İslami değerler/öğretiler ve OIC arasında artan ticaret” olduğu belirtilmektedir. Genç ve büyüyen bir nüfusa ve gelişen ekonomilere sahip İslam devletleri kapitalist iktisadi sistem içerisinde yaşlı ve durgun Batılı devletlere karşı potansiyel pazarlar olarak görülmektedir. Nestle, Carrefour, Tesco gibi küresel/çok uluslu şirketler ortaya çıkan inanç merkezli tüketim talebine karşılık vermektedir. Yeni oluşturdukları ürün ve hizmetlerle “helal” tüketim ihtiyacını karşılamaktadırlar. Tüketicilerin faydasını, üreticilerin ise kârını maksimize etmek için rasyonel tercihlerde bulunduğu varsayımı ile hareket eden piyasa, yeni ortaya çıkan durumda da inancı gereği “helal” tüketimi maksimize eden ve kârını bu ürünler ile artıran üreticilerin yer aldığı piyasaya dönüşmüştür. Kurucu düşünürlerin alternatif bir sistem arayışı ve samimi duygularla İslami bir iktisat alanı oluşturma çabası, gelinen noktada hâlihazırdaki ekonomik ilişkilerin sadece form olarak “İslamileşmesi” hâlini almıştır. İslam iktisadı alanında gerçekleştirilen ilmî tartışma ve ortaya çıkan literatüre rağmen reel ekonomi farklı bir yönde ilerlemektedir. Piyasa ekonomisi içerisinde bulunan farklı çıkışları kendi potasında eritip sistemin sürekliliğini sağlamaktadır. Pazarda oluşan inanç merkezli iktisadi sistem talebini inanç merkezli tüketim talebine dönüştüren piyasa ekonomisi alternatif “İslam iktisadı” arayışını “İslami ekonomi” şeklinde piyasanın bir parçası hâline getirmiştir. Böylelikle, kapitalist iktisadi sistemin sürekliliği kendisine muhalif olan güçler eliyle sağlanmaktadır.
Sonuç olarak, İslam iktisadı çalışmaları hem İslam inancına sahip olanlar hem de tüm insanlık için önem arz etmektedir. Önereceği alternatif sistem ve uygulamalarla daha adil bir iktisadi hayat ve bölüşüm sağlama potansiyeline sahiptir. Ancak, iyi niyetli ve saygıyı hak eden geçmiş çalışmalarla birlikte bu alanda yapılacak yeni araştırmalar bir vebali üzerlerinde taşıdıklarını bilmeleri gerekmektedir. “İslam” iktisadı çabası ve iddiası inançtan kaynaklanmaktadır ve bu öğreti Müslümanlara yaptıkları ve söyledikleri karşısında sorumluluklar yüklemektedir. Müslümanların iktisadi hayatını şekillendirecek tartışmalar, doğurduğu sonuçların sorumluluğunu taşıyacaktır. Bundan dolayı, iktisadi sistemin içeriği hakkında duyulan İslami endişe, teorinin oluşturulması sırasında da hissedilmeli ve dikkatli olunmalıdır. Bu bağlamda, gelinen nokta yeterli olmasa da geçmiş birikimler gelecek çalışmalar için yol gösterici olacaktır ve kuşkusuz yeni çalışmalarda dinamik ve yetkin araştırmacıların bu alana yönelmesine ihtiyaç duymaktadır. Umarız ki İslam iktisadı araştırmaları, finans ve bankacılık çalışmalarının gölgesinden kurtularak hakettiği ilgiyi ve hayatımızdaki yerini alır.
Kaynakça
Islahi, A. A. (2013) “First vs. second generation Islamic economists: Deviations and differences in thoughts”, 9th International Conference on Islamic Economics and Finance, Retrieved 10 December 2014 from http://9icief.sesric.org/presenta- tions/Day1/Session1/2-52-%20%20Abdul%20Azim%20%C4%B0slahi%20-%201st%20vs%202nd%20Generation%20Islamic%20Economists.doc
Askari, H., Iqbal, Z., Krichene, N. and Mirakhor, A. (2012), Risk Sharing in Finance: The Islamic Finance Alternative, Singapore: John Wiley and Sons (Asia), Pte. Ltd.
al-Jarhi, Mabid Ali (2012), “Gaps in the Theory and Practice of Islamic Economics”, in Workshop 0n the future of Islamic Economics, Jeddah: Islamic Economics Institute, King Abdulaziz University, 12-13 November, 2012.
Haneef, M. A.and Furqani, H.(2011).Methodology Of Islamıc Economıcs: Overvıew Of Present State And Future Dırectıon. International Journal Of Economics, Management & Accounting 19(1), 1-26.
Arif, M. (1985). Toward a Definition of Islamic Economics: Some Scientific Considerations. Journal of Research in Islamic Economics, 2(2), 79-93.
Asutay, M. (2007). A Political Economy Approach to Islamic Economics: Systemic Understanding for an Alternative Economic System. Kyoto Bulletin of Islamic Area Studies 1(2): 3-18.
Kahf, M. (n.d.). Islamic Economics: Notes On Definition and Methodology, Retrieved 14 December 2014 from http://monzer.kahf.com/papers/english/pa- per_of_methdology.pdf.
Thomson Reuters (2013). State of The Küresel Islamic Economy 2013 Report, Retrieved 14 December 2014 from http://www.zawya.com/files/islamic-reports/ tr-state-of-islamic-economy-2013.pdf
* Bu yazı daha önce Islam Iktisadını Yeniden Düşünmek kitabında yayımlanmıştır.