28 October 2017
15:00
İLKE Derneği
30 December 2017
15:00
İLKE Derneği
Ekonomik sistemler, belirli bir coğrafi bölgede bir toplum içerisindeki kaynakların dağıtımı ve bu dağıtım sonucunda ortaya çıkan ürün ve hizmetlerin üretim ve dağılımını kapsamaktadır. İktisadi kurumlar, birimler, karar-alma süreçleri, teşvik mekanizmaları, kaynakların dağıtım süreçleri, tüketim biçimleri vb. konuların nasıl olacağını nasıl olacağını belirleyen iktisadi sistemler içerisinde geliştiği toplumun değerlerinden bağımsız ele alınamaz. Sömürgecilik, emperyalizm ve ardından küreselleşme gibi dünya ölçeğinde etkili olan etmenler sebebiyle, iktisadi hayatı kendi değerleri doğrultusunda yaşama imkânını büyük ölçüde kaybetmiştir. Bütün bu etmenlere karşı halen en güçlü sesi ve potansiyeli temsil eden İslam ise insanlığa ‘insan’ gibi bir yaşam sunabilme teklifi ve iddiasını her zaman olduğu gibi sürdürmektedir.
Değişimin bir kural haline geldiği modern dünyada ekonomi ile birlikte birey ve kurumların değerleri de dönüşürken, olumsuz gidişata tepki gösterip daha adil ve ahlâklı bir dünya özlemine dair ekonomik arayışların da süreklilik kazandığı bir gerçektir. Oldukça köklü bir geçmişe sahip İslam ve onun öngördüğü iktisadi değerler de barındırdığı yüksek potansiyelle adalet ve ahlâk arayışında güçlü bir ses olarak kendisini gösteriyor. Sosyal ve kültürel açıdan bu potansiyelini tarihi boyunca gösteren ‘eskimeyen bu yeni ses’, 20. yüzyılın son dönemleriyle birlikte ‘İslam iktisadı’ adı altında ekonomik hayatta da açılımlar getirmeyi amaçlıyor. Finans alanında yoğunlaştıkça kapitalizm ve ana akım iktisat biliminin değerleriyle daha fazla iç içe geçip saflığını yitirme riskiyle karşı karşıya kalan bu ses, ahlâk ve zihniyet anlamında ise henüz pratikte çok fazla karşılık bulamamakla birlikte daha adil bir dünya özlemi için potansiyelini koruyor.
Modern dönemdeki serencamının dışında, tarih boyunca İslam’ın öngördüğü değerlerin benimsenmesi ve uygulanması sonucu, yüzyıllar boyu İslam’ın hayatın her yönünü kuşatan bütününün bir veçhesini teşkil eden iktisadi hayat tecrübesinin de İslam iktisadının tarih sahnesindeki varlığı açısından önemli bir delil olduğunu kabul etmek gerekir. Sosyalizmin çöküşünden sonra hâkimiyet sahasını daha da genişleten kapitalizm gerek sahip olduğu değerler, gerek mevcut değerleri kendi değerleri yönünde dönüştürme eğilimi ile Müslümanlar için de önemli bir tehdit oluşturmaktadır. İşte tam bu noktada, sahip olduğu değerler ışığında bir iktisadi hayat yaşama özlemi ve arzusu duyan Müslümanların, bu yöndeki tahayyüllerini 20. Yüzyılda bir sisteme dönüştürme fikri ve girişimi ile ortaya çıkan İslam iktisadı; Kur’an-ı Kerim ve Resulü Ekrem’in (sav) Sünneti çerçevesindeki değerleri ve üzerine bina edildiği İslam hukuku çerçevesinde bütün insanlığa iktisadi hayatı ‘insanca’ yaşamayı teklif etmektedir. Bu yönüyle, tarihsel süreçte bütünün içerisindeki bir cüz açısından köklü; modern dönemdeki cüz’i varlığı açısından ise gelişimine temel amacı doğrultusunda devam etmeye çalışan bir yapıdan bahsettiğimizi söyleyebiliriz.
İslam İktisadı fertlerin Allah’a (cc.) ve topluma karşı yükümlülüklerine uygun bir şekilde ihtiyaçlarını karşılamak için mevcut kaynakların alım satımına dair şer’î hukukun hüküm ve kurallarının bilinmesi, uygulanması ve bu kuralların uygulanması sonucunda ortaya çıkan davranış ve politikalarının iktisadi etkilerinin incelenmesi çabasını kapsamaktadır. Bu çabanın sistematik bir şekilde ortaya konulması, her tutarlı bilgi bütününün sahip olması gerektiği gibi elzem niteliktedir. Bu sistematiğin bir bölümünü teşkil eden sistem perspektifi ise İslam iktisadı ile ilgili bağımsız fakat birbirleriyle ilgili meselelerin bütünsel bir çerçevede ele alınmasına imkân vermektedir.
Türkiye’deki İslam iktisadı çalışmaları açısından önemli bir isim olan Prof. Dr. Hakan Sarıbaş’ın 20. Yüzyılın ikinci yarısından beri gelişen literatür çerçevesinde İslam iktisadını bir sistem perspektifi ile değerlendireceği aylık söyleşileri Allah’ın izniyle her ayın son Cumartesi günü İKAM’da gerçekleştirilecektir.